Bir suçun en ağır cezaya tabi olan işleniş şekli kasttır. Kasttan sonra failin kusur oranı ve suçu işlerken hangi duygu ve düşünceyle işlemiş olduğuna göre olası kast, akabinde de bilinçli taksir ve basit taksir gelir
"Gücü olmayan adalet acizdir, adaleti olmayan güç ise zalim.”ZÜLFÜ LİVANELİ
TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇU VE HUKUKEN İZLENECEK SÜRECE DAİR DETAYLI BİLGİ NOTU
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 85. Madde:
Taksirle öldürme
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bir suçun en ağır cezaya tabi olan işleniş şekli kasttır. Kasttan sonra failin kusur oranı ve suçu işlerken hangi duygu ve düşünceyle işlemiş olduğuna göre olası kast, akabinde de bilinçli taksir ve basit taksir gelir. Bilinçli taksir ve basit taksir halinde de en çok dikkat edilecek nokta; failin hangi duygu ve düşüncelerin etkisi altında suçu işlediğidir.
Bunların haricinde bir de suçun ihmali davranışla işlenebileceği hususu vardır ki burada failin kusur oranı nazara alınarak suçun ağır ihmalle mi yoksa hafif ihmalle mi işlendiği araştırılır.
Taksirle öldürme suçu, bireyin kasta varmayacak bir davranışıyla başka kişi veya kişilerin ölümüne neden olması anlamına gelir. Taksirle öldürme suçunun bir cezaya bağlanmasındaki maksat; her ne kadar bilerek ve isteyerek yapmış olmasa da, failin kusuru oranında cezalandırılması, bozulan toplum düzeninin verilen cezayla birlikte yeniden tesis edilip toplum vicdanının rahatlatılmasını sağlayabilmek, toplumun diğer fertleri açısından suç işlenmemesi için belli oranda bir caydırıcılığın oluşmasını sağlayabilmek ve en nihayetinde suçu işleyen kişinin cezasını çektikten sonra hatalarından ders çıkararak topluma yeniden kazandırılmasını sağlamaktır.
Taksirle öldürme suçunun işleniş şekli kanunda açıkça belirtilmemiştir. Hukuk uygulamasında taksirle öldürme en çok trafik kazalarında karşımıza çıkmaktadır. Taksirle öldürme suçunda şikayet aranmaz, re’sen araştırma ilkesine tabidir. Suç ile ihlal edilen ve ceza ile güvence altına alınmak istenen hak; toplumun tüm fertlerinin yaşama hakkıdır. Yaşama hakkı, normlar hiyerarşisinin en üstünde yer alan Anayasamızda güvence altına alınmış ve çağdaş hukuk sistemimizin en değer verdiği hak çeşididir. Taksirle dahi olmuş olsa bir kimsenin ölümüne neden olan kişi mağdurun şikayeti aranmaksızın cezalandırılır.
Kusurun derecesi ile failin duygu ve düşüncelerinin izahını avukatlık mesleği bağlamında değerlendirecek olursak; failin suç şüphesiyle yakalandığı anda verdiği ifadesinden soruşturma ve kovuşturmanın bütün safhalarında verilen ifadeler ve diğer tüm delillerin isabetli bir şekilde değerlendirilmesi ve savunmanın buna göre yapılması gerekir. Zira hakimin soruşturma evresinde tutukluğa ilişkin takdiri ve kovuşturma evresinde verilecek cezaya ilişkin takdiri açısından avukatın savunma yaparken her kelimeyi özenle seçmesi, her adımını doğru bir şekilde atması büyük önem arz etmektedir. Yapılacak basit bir hata müvekkilin tutuklanmasına yahut verilecek cezanın takdirinde menfi bir sonucun doğmasına neden olabilecektir.
Trafik kazalarında sürücülerin sorumluluğu üç başlık altında incelenmelidir. Bunlar failin cezai sorumluluğu, hukuki sorumluluğu ve idari sorumluluğudur. Çalışmamız bağlamında failin bilhassa cezai sorumluluğu üzerinde duracağız.
Trafikte araç kullanan şahısların yaptıkları bütün davranışlardan hukuken sorumlu olmalarının altında yatan temel neden, araç işletenin sorumluluğu bağlamında karşımıza çıkmaktadır. Buna göre; araç işletenin sorumluluğu, uygun illiyet bağı ve tehlike teorisi dikkate alındığında TBK özelinde tehlike sorumluluğuna girmektedir. Tehlike sorumluluğu, hukuken doğacak zararlardan sorumlu olmak ve kurtuluş kanıtı getirebilmek bağlamında değerlendirildiğinde en ağır sorumluluk türüdür.
Ceza hukukunda ise trafik kazalarına, somut olayın özellikleri ile failin hangi duygu ve düşüncelerin etkisi altında fiili işlediği hususu üzerinde durularak yaklaşılır. Buna göre; ihmali davranışlar hariç tutularak cezalandırılabilirlik bakımından en ağırdan en hafife doğru bir sıralama yapıldığında, failin davranışının kastla mı, olası kastla mı, bilinçli taksirle mi veya basit taksirle mi işlediği hususu araştırılır. Hukuk uygulamasına baktığımızda genel itibarıyla kusurun derecesine göre trafik kazalarında failin hukuka aykırı fiili, bilinçli taksirle yahut basit taksirle işlediği düşünülür.
Sürücünün azami hız sınırını aşmış olması, uykusuz bir şekilde saatlerdir araç kullanıyor olması, ters yönde gidiyor olması, kırmızı ışıkta geçmesi, kavşaklarda ve yaya yolunda yavaşlamaması, alkollü olması ve sair hususlar somut olayın özelliklerine göre değerlendirildiğinde bilinçli taksir olarak değerlendirilebilecektir. Suçun bilinçli taksirle işlenmiş olduğuna kanaat getirilmesi halinde verilecek ceza üst sınırdan belirlenir. Ayrıca failin saydığımız davranışları sergilediği soruşturma evresinde anlaşılırsa yahut bilirkişi raporunda failin asli kusurlu olduğu kanaatine varılmışsa ve cumhuriyet savcısı failin tutuklanmasını talep etmişse; hakimde suçun bilinçli taksirle işlendiği kanısı uyanacaktır. Hukuk uygulamasında, bu tür durumlarda sıklıkla şüpheli aleyhine tutuklama kararı verildiği görülmekle birlikte bilinçli taksirin mevcut olduğu durumlarda şüphelinin serbest bırakılması alışılmışın dışındadır.
Bir trafik kazasının meydana gelmesi halinde çevredekiler durumu kolluk kuvvetlerine (polise veya jandarmaya) bildirmekle yükümlüdür. İhbarı alan kolluk kuvvetleri ve ambulans acele bir şekilde olay yerine intikal eder. Olay yerine varıldığında sağlık ekipleri kazada yaralananlara derhal ilk müdahaleyi yapar. Failin yaralanmadığı bir kazada ifadesi kolluk ekiplerince alınır ve fail karakola götürülür. Mağdur ifade verebilecek durumdaysa ifadesi alınır, şikayetçi olup olmadığı sorulur. Varsa tanıkların ifadeleri alınır ve olayı aydınlatmaya yarayacak tüm deliller toplanır. Olay yerinde ölü mevcutsa Cumhuriyet Savcısı gelir ve bizzat olayın tetkikinde bulunur.
Karakola götürülen failin ifadesi yeniden alınır. Bu halde avukat talep edip etmediği kendisine sorulur. Failin özel avukatı varsa çağırılır. Avukatın beklendiği durumlarda, avukat gelmeden failin ifadesi alınamaz. Avukat, müvekkiliyle özel olarak görüşmek isteyebilir. İfade vermeden önce, avukatlar için tahsis edilmiş ve kimsenin dinlemediği, izlemediği görüşme odalarında faile özel olarak izahatta bulunulur. Akabinde failin ifadesi alınır.
İfadeden sonra olayın özelliklerine göre, mağdur ölmüşse yahut hayati tehlikesi mevcutsa, şüpheli şahıs gözaltına alınır. Ölümle neticelenen kazalarda gözaltı süresi içerisinde cumhuriyet savcısı tutuklama talebiyle faili mahkemeye sevk eder. Gözaltındaki şahıs, varsa avukatı ile birlikte hakim huzuruna alınır. Hakim duruşmada failin hal ve hareketlerine ve bilhassa eldeki delil durumuna bakarak failin gerçekten suç işleyip işlemediği konusunda bir kanaate varmaya çalışır. Uygulamada, cumhuriyet savcısının tutuklama talebinde bulunduğu ve yukarıda detaylı olarak bahsettiğimiz gibi, failin hız sınırını aştığı, kavşak ve yaya geçitlerinde yavaşlamadığı, kırmızı ışıkta geçtiği, alkollü araç kullandığı gibi kusurlu davranışların olduğu durumlarda ekseriyetle tutuklama kararı verilmektedir. Bu karara itiraz etmek mümkündür.
Diğer yandan, ölümlü vakalarda otopsi incelemesi yapılır. Ayrıca olay gerçekleştikten sonra dosya bilirkişiye tevdi edilir. Bilirkişinin görevi, olayı detaylı olarak ve teknik bir şekilde inceleyip bilgi ve tecrübelerine dayanarak hangi tarafın ne düzeyde kusurlu olduğu hususunda kanaatte bulunmaktır. Bilirkişinin failin asli kusurlu olduğuna kanaat getirmiş olması, her halde failin aleyhinedir. Bilirkişinin kendisine tanınan süre içerisinde rapor hazırlayıp dosyaya sunması gerekmektedir. Bu süre, olayın özelliğine göre değişmekle birlikte ortalama olarak 3 aydır.
Olayın gerçekleşmesini izleyen süreç bundan ibarettir. Tutuklanan yahut adli kontrol kararıyla serbest bırakılan şüpheli hakkında soruşturma devam eder. Soruşturma evresinde, cumhuriyet savcısı olayı açıklığa kavuşturur, tüm delilleri toplar ve sair işlemleri yerine getirir.
Soruşturma evresinin nihayetinde cumhuriyet savcısı iddianame hazırlayarak şüphelinin cezalandırılması talebiyle kamu adına dava açar. Mahkemece iddianamede usulen bir eksikliğin olmadığı görülürse iddianame kabul edilir ve kovuşturma evresine geçilir.
Kovuşturma evresinde fail, sanık sıfatını alır. Mahkeme somut olayın niteliğine göre delilleri değerlendirir, tanıkları, müştekiyi, varsa vekilinin savunmasını ve sanık ile müdafiinin yapacağı savunmayı dinler.
Bu süre zarfında sanık müdafiinin üstüne düşen, iddianameye cevap verip duruşmalarda da sözlü olarak savunma yapmaktır. Bilirkişi raporları ve tanık ifadelerine karşı itiraz yahut beyanlar sunulmalıdır. Gerekirse yeniden bilirkişi raporu alınması için talepte bulunulmalı, sanık lehine olacak deliller geliştirilerek mahkemeye sunulmalıdır. Tutukluluk hali varsa tutukluluğa itiraz edilmelidir.
Kovuşturma evresinde her duruşmada tutukluluk hali yeniden değerlendirilip karara bağlanır. Sanık tutuksuz yargılanabileceği gibi kural olarak yargılama boyunca tutuklu kalma ihtimali de vardır. Bir kişinin öldüğü bir trafik kazasında tutukluluk süresi ortalama olarak 6 aydır. Ayrıca tutukluluk ve gözaltı süreleri hükmedilen cezadan mahsup edilir.
Maddi vakayı aydınlatacak bütün somut deliller (tanık beyanları, ses ve görüntü kayıtları, yazılı belgeler vs.) tek tek elde edilip tartışılır. Bütün delillerin ortaya dökülüp tek tek tartışıldığından emin olunduktan sonra ceza davasının esası hakkında taraflarının görüşlerinin alınmasına geçilir.
İlk olarak bireysel iddia makamı, yani müşteki ve vekilinin esas hakkındaki son sözleri dinlenir. Akabinde kamusal iddia makamı olan cumhuriyet savcısından esas hakkındaki mütalaası istenir. Cumhuriyet savcısının mütalaası da alındıktan sonra, en son sanık ve müdafii dinlenir. Bu aşamada sanıktan son sözleri sorulur ve akabinde sanık müdafii esas hakkında savunmasını yapar. Bu noktada, mahkeme duruşmayı sona erdirerek nihai kararını açıklar.
Uygulamada kısa karar dediğimiz bu karar ile verilen ceza açıklanmış olur. Sanık müdafii, hüküm aleyhe verilmişse, yargılamanın yahut hükmün hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsa ve verilen karar istinaf incelemesine kabilse kararın tefhim veya tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde istinaf kanun yoluna başvurmalıdır. Bu kanun yoluna başvurulurken dikkat edilmesi gereken husus, henüz gerekçeli karar tanzim edilmemiş olduğu için, hak kaybı yaşamamak adına öncelikle süre tutum dilekçesi verilmelidir.
Gerekçeli kararın tebliğinden itibaren de istinaf dilekçesi müdafii tarafından tanzim edilir. İstinaf incelemesini yapmaya yetkili ve görevli mahkemeye gönderilmek üzere kararı veren ilk derece mahkemesine dilekçe sunulur.
İstinaf mercii, hem maddi vakayı yeniden değerlendirmek ve hem de yargılamanın doğru bir şekilde yapılıp hukuka uygun bir kararın verilip verilmediğini değerlendirmekle görevlidir. Öncelikle başvuru usulden incelenir. Usulüne uygun olarak istinaf kanun yoluna başvurulmuşsa nihayetinde istinaf incelemesi yapılır ve karar aşamasına geçilir. İstinaf mercii; istinaf başvurusuna ilişkin olarak ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak esasa ilişkin yeniden karar verebileceği gibi esastan ret, düzelterek esastan ret kararı verebilir.
İstinaf mahkemesinin verdiği karar, temyizi kabil bir kararsa temyiz kanun yoluna başvurulabilir. Bu halde, istinaf mahkemesinin verdiği kararın tefhimi veya tebliğinden itibaren 15 gün içinde temyiz kanun yoluna başvurulmalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, temyiz edilen karara ilişkin görüşünü tebliğnameyle yazılı bir şekilde açıklar. Tebliğname, savcılık tarafından düzenlenerek temyiz incelemesini yapacak olan Yargıtay Ceza Dairesine gönderilir.
Bu noktada sanık müdafii, tebliğnamenin aleyhe düzenlenmiş olması halinde tebliğnameye itiraz dilekçesi tanzim etmelidir.
Temyiz incelemesinde maddi vaka incelemesine girilmeksizin yargılama faaliyetinin ve verilen kararların hukuka uygunluğu denetlenir. Bu denetleme neticesinde Yargıtay, istinaf mahkemesinin verdiği karar ilişkin olarak; esastan ret, düzelterek esastan ret ve bozma kararı verebilir.
Yargıtay’ın temyiz incelemesi, Türk hukuk sisteminde olağan kanun yolları bağlamında gidilebilecek son yargı yoludur. Bu aşamadan sonra artık cezanın infazına geçilir.